Öyle ki dağların tepelerin ortasından geçip yıllardır hiç tanışmadığınız bir coğrafyayla karşılaşıyorsunuz. Sapsarı toprakların üzerinde irili ufaklı kayaçlar karşılıyor sizi. Gidişimin kışa denk gelmesine rağmen bir bahar havasında karşıladı beni Şırnak. Uçak, Şırnak merkeze yanlış hatırlamıyorsam 50-60 km. uzaklıktaki Cizre’ye kurulmuş Şerafettin Elçi Havaalanı’na iniş yaptı. Hani hep alışmışsınızdır ya havaalanlarına giden yollar dubledir, sıcak asfalt dökülüp kaymak gibi olmuştur, hakikaten yolda gittiğinizi hissedersiniz; şimdi düzelmiş midir bilmem ama, işte o his Şırnak’ta yok. Daha havaalanını çıkışından başlayarak merkeze kadar çukurlarla dolu bir yol sizi bekliyor. Havaalanından henüz çıkmışken sağ tarafımı göstererek Cihan Abi diyor ki ‘ha şurası Cudidir karşısı da Gabar’. ‘Yok ya diyorum hakikaten burası mı yıllardır çatışmalarla duyduğumuz Cudi- Gabar?’ Yolda giderken sağda bildiğimiz kendin pişir kendin ye havasında bir yerde duruyoruz. Lakin kardeşim gel gör ki Anadolu’nun dibi burası, insanı müsaade eder mi, ikramını da servisini de en iyi şekilde yapacak. Dağların, ovaların has yeşilliğiyle beslenmiş hayvan etinin tadını çıkarırken Cihan abiye sürekli selam vermeye gelip gidenler oluyor. Kürtçe konuşuyorlar tabi ben mahcup ne diyeceğimi bilmeden aleyküm selam, hayırlı günler diyorum. Birkaç kişinin şaşkınlıkla gözü açılıyor, o ara Cihan abi beni tanıtıyor ‘Ankara’dan gelmiştir.’ Gözlerinin içi biraz çekingenlikle karışık mutlulukla doluyor insanların, samimi bir kucaklama, ‘hoş gelmişsin’.
Merkeze doğru yola devam ederken bir yandan yolun olmaması, ulaşım problemi gibi sorular aklımda gezinirken; hani o reklamlarda görmeye aşina olduğumuz bozkırda yuvarlanan, keçilerin arasında gezinen çocuklar var ya onlarla göz göze geliyorum. Şırnak dedi mi doğu dedi mi aklımıza gelen tüm soruların, tüm kuşkuların, tüm hesapların ötesinde sevinçle yuvarlanıyorlar. Şehre biraz tırmanarak varıyorsunuz. En çok dikkatimi çeken şehrin girişinde gözüme çarpan kömür ocakları oldu tabi. Meğerse Şırnak’ta yıllık 15 milyon ton kömür çıkarılıp, pazara sunuluyormuş. Hani o başka türlü bildiğimiz Cudi Dağı var ya etekleri kömürle doluymuş.
Şehirde gezmek istiyorum, tek başıma bir yere göndermeye gönülleri razı olmuyor. Malum abi seçim dönemi Kürtçe bilmezsin ne olur ne olmaz diyorlar. Şöyle ufaktan aşağısını yukarısını bir turluyoruz. TOKİ konutları gözden kaçmıyor tabi, hafifçe uzak bir köşeye kondurulmuş, yanı sıra memleketimdeki şantiyeleşme düsturuna uyarak yeni yeni binalar bitmeye başlamış.
Akşam sohbete oturuyoruz kalabalık genç bir ekiple; cana yakın bir sohbet akıp gidiyor. Saati geç ediyoruz, 4-5 saattir beraberiz, doğunun insanı erken yatıp erken kalkıyor elbette esnemeler başlıyor yavaş yavaş. Sohbetin sonuna doğru memleket meselelerinden kendi meselelerine döndürüyorum muhabbeti, tabi sorunlar az çok belli, bölgedeki işsizlik, sosyal sıkıntılar, imkansızlıklar…; elimizden gelecek birkaç bir şeye çözüm sunup günü tamamlıyoruz.
Ertesi gün Şırnak’ın Nuh Tufanı’yla ilgili efsanesini anlatıyorlar. Hz.Nuh’un gemisi büyük tufandan sonra Cudi Dağı’nın tepesine oturmuş yakın zamanda da kalıntıları bulunmuş. Şırnak’ın ismi de Şehr-i Nuh’tan geliyor, Şerneh, Şırnak diye dönüşmüş diyorlar. Valilik büyük tufana sahip çıkmış, şimdi el sanatları atölyesinde Hz.Nuh’un gemisinin boy boy orijinal maketleri yapılıyor.
Kara yoluyla Hakkari’ye doğru yola koyuluyoruz. Bir de Şırnak’ın Hakkari’ye gidişi var tabi ama o da başka bir yazının demi olsun.
Son olarak, havaalanına ismi verilen Şerafettin Elçi’den de birkaç cümleyle bahsetmek gerek. Kendisi, doğunun ezilmişliğinin ve hor görülmüşlüğünün en çarpıcı simgelerinden biri. Her darbe döneminde yargılanmış, hapse atılmış ve sürekli ötekileştirilmiş. Yine de ne yaşarsa yaşasın mücadelesinden asla vazgeçmemiş. “Türkiye’de Kürtler var” dediği için yargılanan bir insanın hikayesini bilmek, onun adının bu topraklarda yaşatılmasının ne kadar anlamlı olduğunu gösteriyor.
Şerafettin Elçi’nin ismi, 2013 yılında memleketi Şırnak’ta açılan bu havaalanına, kendisi gibi birçok haksızlığa uğramış olan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilmiş. Bu da, tarihin ve siyasetin garip cilvelerinden biri olsa gerek.
2015
Mesut Özdemir